Bugun...

Şaban IŞIK - HÜZÜNLÜ BİR ŞARKI ÇAKMAK

 

HÜZÜNLÜ BİR ŞARKI ÇAKMAK (2009/Mayıs Köy Ziyareti)

Çakmak benim için güzellikler içinde gizemli bir yurttur. Bilmem bu güzelliğin kaçımız farkındayız. Köye gelmişken Çakmak'a gitmemek haksızlık olur diye düşünüyor ve bu nedenle Çakmak Mahallesine fotoğraf çekmek için iki gün gidiyorum......

İlk gün Hasbi, Turgut ve Coşkun da vardı. Birlikte geçmişe keyifli, birazda hüzünlü bir yolculuk yapıyoruz. Terkedilmiş evleri tek tek dolaşıyoruz. Kırık camlı, pencerelerinde hala perdeleri takılı, duvarlarında elbiselerin asılı durduğu, kapıları kilitli evleri…

‘Bahar gelin’in bizi evine davet eden sesini duyar gibi oluyoruz. Her şeye rağmen doğduğu bu topraklardan ayrılmamakta direnen Niyazi’nin bir kare fotoğrafını çekmek için onu arıyoruz…

Bu topraklarda doğup, şimdi uzaklarda olanları… Sonra sonsuzluğa göçenleri düşünüyoruz… Horoz, tavuk ve köpek seslerinin yankılandığı beş-on yıl öncesini ve daha da öncelerini hatırlıyoruz…

Bir ara camları kırılmış bir evin penceresinden içeri bakarken, bu sessizliği hüzünlü bir şarkı bozuyor. Evin içinden geldiğini düşünerek korkuyla irkiliyorum. Etrafa bakıyorum. Arkamda Hasbi, şarkı telefonundan…

o-o-o-
‘Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kim bilir hangi gönüldür durağın…’’Derken bir başka şarkı;

-o-o-o-
‘Artık bu son bahçede bülbüllere yer yok
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok…’’ Ve şarkılar devam ediyor…
    -o-o-o-

Çakmak’ın sessizliğinde asırlık anıtlaşmış meşe ağaçları altında,kendimizden geçmiş halde şarkıları dinlerken kuşların da şarkılara eşlik ettiğine tanık oluyoruz …

…İnsana huzur veren bu güzel mekandan ayrılmayı hiç istemiyorum. Ama Güneş batmak üzere, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan köye dönüyoruz…

Bu güzelliği biraz daha yaşamak için bir sonraki gün tekrar Çakmak’a gidiyorum. Bu kez Niyazi’nin fotoğrafını çekmeyi ümit ediyorum. Çakmak’a vardığımda bugün Çakmak’ın daha canlı olduğunu görüyorum. Nuri Kaya ve ekibi hayvan otlatıyor. Çay demlemişler bana da ikram ediyorlar. Çayı yudumlarken ‘iyi ki gelmişim’ diyor, son zamanlarda içtiğim en keyifli çay olduğunu düşünüyorum.

Bu güzel çay ve sohbetini hayvanlara gelen ‘sinek’ bozuyor. Hayvanlar bulunduğumuz yerden hızla uzaklaşınca ekiple ister istemez ayrılıyoruz. Bende Niyazi’nin kaldığı söylenilen evine yöneliyorum.

Niyazi yine yok. Uzaktan havlayan köpeğini, evin açık penceresinden içeri baktığımda ise kedi yavrularını görüyorum. Ürkerek hepsi bir yerlere saklanırken bir tanesinin fotoğrafını çekmeyi başarıyorum…

Çobanların ve hayvanlarının buradan ayrılmasıyla tekrar hüzne bürünen Çakmak’tan ayrılırken, Niyazi ile karşılaşmayı izine geleceğim Ağustos ayına bırakıyorum…

Papatya, lale, tirfil çiçekleriyle rengarenk kaplı Çakmak sokaklarında hüzünlü şarkılar çalıyor. Tüm bunlardan habersiz Niyazi için kedileri, köpeği ve koyunları ile burada hayat devam ediyor…

‘Hüzünlü şarkılar kadar güzel’olan Çakmak; bu topraklarda doğup büyüyen, şimdi uzaklarda olan ÇAKMAKLILARDAN vefa bekliyor…(9.6.2009-Ankara)



HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI